Geç Bizans sanatının seçkin örnekleri arasında gösterilen Başmelek Mikail tasvirli mermer sütun başı, yürütülen uzun soluklu diplomatik ve hukuki çalışmaların ardından Türkiye’ye iade edildi. Kültür ve Turizm Bakanlığı, 13. yüzyıl sonlarına tarihlenen eserin New York’taki Metropolitan Sanat Müzesi koleksiyonundan çıkarılarak ülkeye dönüş sürecinin tamamlandığını açıkladı.

Bilimsel incelemeler ve arşiv belgeleri, sütun başının İstanbul Samatya’da yer alan Meryem Ana Peribleptos Manastırı’na ait olduğunu ortaya koydu. 1960’lı yıllarda bölgede yaşanan izinsiz kazılar, tutanaklar ve manastırdan parçaların çalındığını bildiren resmi başvurular, eserin bu alandan yasa dışı yollarla çıkarıldığını belgeledi. Üslup özellikleri ve yazı karakteri analizleri de bu tespiti güçlendirdi. Başmelek Mikail’in imparatorluk giysileri içinde, elinde küre ve asa tutar şekilde betimlendiği sütun başı, geç dönem Bizans taş işçiliğinin nitelikli örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. Eser, hem dönemin estetik anlayışını yansıtması hem de önemli bir dini yapıya ait nadir bir mimari unsur olması nedeniyle sanat tarihi açısından büyük değer taşıyor.

Sütun başının, 1983 yılında daha sonra uluslararası kaçakçılık soruşturmalarına konu olan Robin Symes bağlantılı ağlar aracılığıyla Metropolitan Müzesi koleksiyonuna girdiği belirlendi. Manhattan Bölge Savcılığı, ABD İç Güvenlik Bakanlığı’na bağlı HSI ve Türk makamları arasında yürütülen iş birliği sonucunda, eserin mülkiyeti bu yıl Türkiye’ye devredildi. İade öncesinde sütun başının üç ay süreyle Metropolitan’ta sergilenmesi ise, Türkiye kökenli bir eserin yirmi yılı aşkın bir aradan sonra müzede sergilenmesi bakımından sembolik bir anlam taşıdı. Metropolitan Müzesi yönetimi, süreç boyunca Türkiye ile yürütülen açık diyaloğun ve köken araştırmalarına verilen önemin altını çizerken, Türk tarafı da müzenin şeffaflık ve denetim mekanizmalarını güçlendirmeye yönelik adımlarını olumlu karşıladığını ifade etti.

Eserin Türkiye’ye dönüşü, Manhattan’da düzenlenen törende Boubon kökenli anıtsal bronz heykeller, Düver’e ait arkaik pişmiş toprak plakalar ve Roma dönemine ait bir Demosthenes portresiyle birlikte gerçekleşti. Böylece yıl içinde daha önce iade edilen eserlerle birlikte onlarca kültür varlığı daha anavatanına kavuşmuş oldu. Türkiye, Osmanlı dönemine uzanan köklü miras koruma geleneği ve son yıllarda güçlenen kurumsal yapısıyla, kültür varlıklarının korunmasını yalnızca hukuki bir mesele olarak değil, uluslararası iş birliğini derinleştiren kalıcı bir sorumluluk alanı olarak ele almaya devam ediyor. (Kültür ve Turizm Bakanlığı)

Muhabir: HABER MERKEZİ