Uşak’ta su hala musluktan akıyor olabilir ama şehir aslında susuzlukla yaşamanın provasını yapıyor. Kriz, barajlarda ya da belediye raporlarında değil, mezarlıkta başladı. Evet, yanlış duymadınız: Uşak Belediyesi, 150 mezarlık çeşmesini kapatma kararı almak üzere.
Sebep basit ama hayati: Boşa akan su, artık kimsenin lüksü değil. Toprak altındaki ölüler susuz kalabilir, çünkü toprak üstündeki hayat, bir damlaya muhtaç hale geliyor. Bu kararın ardında sadece musluk değil, gelecek kapanıyor.
Su İçin İlk Kurban: Mezarlıklar
Mezarlıklarda yıllardır açık kalan çeşmeler, kimsenin dikkatini çekmedi. Ne kontrol vardı, ne sayaç.
Gün geldi, şehir su kriziyle baş başa kaldı. Gün geldi, belediye hesap sordu: “Bu su nereye gidiyor?” Yanıtı teknik değildi; dramatikti. Her gün tonlarca temiz içme suyu, mezarlıkların duvarlarından sızarak toprağa karışıyordu. Bu sadece sessiz bir israftı.
Ama hikayenin mezarlıkta bitmediği çok açık. Asıl ses şimdi yükselecek. Çünkü sırada tarihi çeşmeler var. Tarihi Çeşmeler: Gelenek Mi, Geleceği Gasp Mı? Uşak’ın dört bir yanında, geçmişin izlerini taşıyan onlarca çeşme… Osmanlı'dan kalan, Cumhuriyet’in ilk yıllarına tanıklık eden, gövdesine dualar kazınmış taş yapılar. Ama artık içlerinden akan su, geçmişin değil bugünün şebeke suyudur. Yani barajdan, depodan, halkın musluğundan gelen sudur. Bugün o çeşmelerden bazı duyarsızlar, Bahçesini suluyor, Halı, kilim, battaniyesini yıkıyor, nasılsa bedava ya araçlarını köpürterek yıkıyor. Dahası da var, çeşmeler gece boyu açık bırakılıyor ve her litre su, sanki sınırsızmış gibi harcanıyor.
Belediyeye göre bu, tarihi çeşmeler atalarımızdan miras ancak artık sadece bir “gelenek” meselesi değil, bir hayatta kalma meselesi. Ve bu nedenle, tarihi çeşmeler de sıradaki adımda kapatılacak.
Uşak, Türkiye'nin Susuzluk Fotoğrafı Oluyor
Belki Uşak büyük bir kent değil. Belki ülkenin gözleri başka yerlerde. Ama tam da bu yüzden önemli. Çünkü bu şehir, Türkiye’nin gelecekte karşı karşıya kalacağı susuzluk tablosunun ilk taslağını çiziyor. Veriler bunu açıkça söylüyor, “Son 10 yılda Uşak’ta yağışlar %35 azaldı, Yer altı suları dramatik biçimde çekildi (Sondajlarda su çıkmıyor), Tarımsal sulama kontrolsüz ve Musluklardan gelen suyun büyük kısmı ölçümsüz, bedelsiz, sınırsız kullanılıyor.
Ve bir gerçek var ki göz ardı edilemiyor; Susuzluk artık doğal değil, davranışsal bir sorun. Doğa susmuyor. İnsanlar duymuyor. Çünkü kriz kapıda değil, içeri girmiş durumda. Yetkililer, bu önlemlerin sadece bir başlangıç olduğunu, eğer sürdürülebilir çözüm üretilmezse genel kesintilerin de çok yakında gündeme geleceğini açık açık dile getiriyor.
Bu Karar Uşak’la Sınırlı Kalmaz
Bugün mezarlık çeşmesi kapatan belediye, yarın mahallenin suyunu kesmek zorunda kalabilir. Ki geniş çaplı su kesintileri zaten başladı. Ve bu sadece Uşak’la da sınırlı değil. Eskişehir, Kütahya, Afyon, Manisa, Ankara… Hepsi benzer iklim koşullarında, benzer tüketim alışkanlıklarıyla aynı sona doğru ilerliyor. O nedenle Uşak’ın kararı, sadece bir il belediyesinin tasarruf hamlesi değil; Türkiye’ye gönderilmiş bir uyarı mektubudur.
Ne Yapmalı? Derseniz, Artık çare muslukta değil. Çare bilinçte. Suyun kendisi kadar, onu kullanma biçimimiz de değişmeli. Türkiye ivedilikle şunları yapmalı; Ulusal Su Envanteri kamuoyuyla şeffaf şekilde paylaşılmalı, Konut ve ticari su kullanımı denetimleri artırılmalı, Tarihi çeşmelerin sembolik değeri korunmalı, ama şebekeden ayrılmalı, Suda adalet kavramı yerleşmeli!..
(Parasız su, sınırsız su değildir!)
SON SÖZ
Bugün bir mezarlık çeşmesinin susması, sadece ölülerin değil, bir toplumun uyanması içindir. Çünkü susuzluk kapıdan içeri girdiğinde, hiçbir çeşme geçmişi yıkayamaz. Suyun kıymeti, musluktan değil, yokluğunda öğrenilir. Uşak susuyor. Ama susarak aslında hepimize bir şey söylüyor!..
“Ben bittim, siz ne yapacaksınız?”