(ÖZEL HABER )- Uşak’ın tarihsel hafızası, seyyahların ve müelliflerin satırlarında yeniden gün yüzüne çıktı. Uşaklı araştırmacı ve belgeselci Alp Arslan Dur’un yaptığı paylaşımlar, kentin yüzyıllara yayılan yol hikayesini gündeme taşıdı. Anadolu’nun iç hatlarında sessiz ama derin bir iz bırakan Uşak, kervanların, tüccarların ve seyyahların durup not düştüğü şehirlerden biri olarak tarih boyunca dikkat çekti. Bu topraklardan geçen her yolcu, ardında yalnızca ayak izi değil, satırlara sinmiş güçlü bir şehir hafızası bıraktı.

598433298 10163675724793967 11101666294810601 NTarihsel anlatılarda Uşak; kimi zaman bir sınır hattı, kimi zaman canlı bir ticaret durağı, kimi zaman da farklı kültürlerin kesiştiği bir kavşak olarak tanımlandı. Osmanlı müelliflerinden Batılı gezginlere uzanan kaynaklarda öne çıkan ortak vurgu ise üretim, emek ve süreklilik oldu. 17. Yüzyılda Uşak’a uğrayan Evliya Çelebi, şehri “beyaz keçe diyarı, tüccarların mamur şehri” sözleriyle anlattı. Debbağhaneleri, keçecileri ve bezcileriyle öne çıkan Uşak’ın kervan yolları üzerindeki hareketli ticaret hayatını uzun uzun aktaran Çelebi, halıların ününden, bağ ve bahçelerin bereketinden ve halkın misafirperverliğinden övgüyle söz etti.

Katip Çelebi ise Cihannüma adlı eserinde Uşak’ı Aydın ile Kütahya arasındaki stratejik geçiş noktalarından biri olarak tanımladı. Celâli isyanlarının yarattığı sarsıntılara rağmen şehirde zanaat üretiminin kesintiye uğramadığını, özellikle yün ve deri ticaretinin canlılığını koruduğunu kayda geçirdi. Osmanlı dönemine ait diğer kaynaklarda da Uşak, üretim gücü ve ticari hareketliliğiyle öne çıktı. Şemseddin Sami, kenti “Aydın vilayetinin en bayındır kazalarından biri” olarak nitelendirirken, Hüdavendigâr Salnameleri şehirdeki çok dilli ticaret hayatına dikkat çekti. Halıcılar, kök boya ustaları ve Uşak’ın lacivert-bordo tabanlı büyük halıları, hemen her kaynakta övgüyle anıldı.

598384547 10163675724363967 4544438850035679680 NBatılı seyyahların notlarında da benzer bir Uşak tablosu yer aldı. Fransız arkeolog Charles Texier, Uşak’ı Anadolu’nun iç vadilerinde ticaret yollarının düğüm noktasında duran mütevazı ama çalışkan bir şehir olarak betimlerken, Lidya izlerine ve özellikle Blaundus ile çevresindeki kaya mezarlarına dikkat çekti. Yüzyılın sonlarında Vital Cuinet, Uşak halılarının Avrupa pazarlarıyla kurduğu güçlü bağı vurguladı ve kadın emeğiyle dokunan halıları “Avrupa evlerinin baş tacı” olarak tanımladı. İngiliz seyyah Hamilton, Banaz Çayı’nın vadilerini ve bölgenin jeolojik yapısını ayrıntılarıyla aktarırken, Alman gezgin Mordtmann Uşak halkını “çalışkan, sade ve misafirperver” sözleriyle tasvir etti.

598489985 10163675724668967 503149619122939486 NSeyyahların satırlarında Uşak; halıdan keçeye, deriden yüne, bağdan bahçeye uzanan geniş bir üretim zinciriyle anlatıldı. Hanlar, köprüler ve kervan yolları ise Lidya’dan Osmanlı’ya uzanan tarihsel sürekliliğin sessiz tanıkları olarak kayıtlara geçti. Bugün Uşak sokaklarında yürüyenler, belki Evliya Çelebi’nin adımlarına, belki Texier’in kayda aldığı taşların gölgesine basıyor. Çünkü Uşak, yalnızca yaşanan bir şehir değil; anlatıldıkça çoğalan bir tarihin kendisi olmayı sürdürüyor. Ve her yeni göz, bu kadim hikâyeye bir satır daha ekliyor.

Muhabir: Yavuz Kuşdemir