Altın madeni çed raporlarının 2013 yılına göre değil de daha eski bir tarih olan 2004’e göre hazırlanmasını olumsuz eleştiren Murat Dağı Yok Olmasın Platformu’nun Sözcüsü Funda Öz Akcura, yaptığı açıklamada; “2004 'te 559 hektar üzerinden bir çed raporu hazırlanıyor. 2011 ve 2013 yıllarında kapasite artırımı yapılıyor. Bunlarla ilgili çed raporları hazırlanıyor. Ancak asıl ilk 2004 yılında yapılan ana çed raporu üzerinden kapasite artırımları yapılıyor. Örneğin; Pasa sahası yaklaşık 300 milyon ton iken 2013'te 1 milyon tona çıkıyor. Siyanür işleminin yapıldığı alan toplamda 60 metre yükseklikteyken ikinci bir liç sahası oluşturuluyor. Bu yükseklik 120 metreye çıkıyor. Üç, dört katı bir kapasite artırımı var. Ancak bunlarla ilgili 2013 yılında kümülatif etki değerlendirmesi yok. Tüm bu artışlar 2004 yılında 559 hektarlık alan üzerine yapılan çalışmalardır. Son yıllarda yaşadığımız ciddi depremler var ve bu depremlerden sonra bu bölgede 2 bin 500 hektarlık alanda güncel deprem analizleri yapılmış mıdır? Bunlara göre pasa sahasının ve liç sahasının durumu gözden geçirilmiş midir? Kümülatif etki dediğimiz buradaki oluşacak etkilerin, 500 hektarın yaratacağı etkiyle 2 bin 500 hektarın yaratacağı etki birbirinden farklıdır. Bu 2 bin 500 hektarın yaratacağı etkiyle ilgili herhangi bir çalışma var mıdır? Bununla ilgili artı önlemler alınmış mıdır?” dedi.

2013 yılında Gedikler köyünde su sorunu olmadığını ve günümüzde köy su ihtiyacını karşılamak için tankerlerle su taşıdığını belirten Akcura; “2004 yılında şirket su kaynaklarından bahsediyor. Orada çok ilginç birkaç ifadesi var. ‘Buradaki yaşayan köylüler 5-25 metreyi elleriyle kazarak içme ve sulama suyu ihtiyaçlarını karşılayabilmektedir’ diyor. Ve sonra dokuz tane gözlem kuyusu olduğunu, bu gözlem kuyularından suyu izleyeceğini, bununla ilgili her üç ayda bir kamuoyunu bilgilendireceğini hem rezerv hem de olası risklerle ilgili kamuoyu bilgilendireceğini söylüyor. 2023 yılına geldiğimizde ise Gedikler köyü son üç yıldır tankerlerle su taşınan köydür. Gedikler köyüne bir sulama barajı yapılacağını, bunun maliyetini de kendilerinin karşılayacağını hem de bu sulama suyundan Gedikler köyünün ve madenin ikisinin ortak yararlanacağını söylüyor. Sen 2013 yılında Gedikler Köyü civarına bir sulama göleti yapmaya kalkıyorsan demek ki burada suyla ilgili bir problem yokmuş. Ancak biz 2020'lere geldiğimizde bu köye su tankerlerle gidiyor. Hayvanlarına verecek suları yok. Topraklarını sulayacak suları yok. Çeşmelerinden akan suları yok” diye konuştu.

2013 yılında ki Çed raporuna göre Kışladağ altın madeninde kullanılacak suyun Gedikler köyü ve çevresinden temin edileceğini ifade eden Akcura; “Sonra 2013 yılına geldiğimizde şirket, madene yakın bir alanda yeraltı su kuyuların olduğunu ve madenin ihtiyacının bu kuyulardan karşılanacağını söylüyor. Şirketin beyanına göre, bunlar şirketin beyanlarıdır. ÇED dosyalarından edindiğimiz beyanlardır. 2013 yılında ki ÇED'in de buradaki maden kayasını işleyip içinden istedikleri madeni alabilmek için saniyede yaklaşık 53 metreküp su kullanacaklarını söylüyor. Bu saniyede 53 metreküp dediğiniz çok düşük bir rakam gibi görünebilir ancak baktığınızda bugünkü değerlerle yaklaşık 65-70 bin kişilik bir şehrin ya da bir yerleşim alanının bir günlük su ihtiyacına karşılık geliyor. Tüm bunlara baktığımızda biz araştırma komisyonundan şunu istedik. Bu verileri verdik. Dedik ki; Madenin bu bölgede kullandığı su ne kadar? Yeraltı suyunun ne kadarını bugüne kadar kullanmış ve kullanmaya devam ediyor. Bu bölgenin Eşme Ulubey bölgesindeki yeraltı su rezervlerinin durumu nedir? Bu rezervler 2003 yılında ne kadardı? 2004 yılında ne kadardı? 2013 yılında ne kadar oldu? Bugün ne kadar?” sözlerini kullandı.

İl Sağlık Müdürlüğü'nün üç yıl önceki verilerine göre Eşme ve Ulubey bölgesinde yeraltı sularındaki arsenik oranı olması gerekenden 700 kat fazladır diyen Akcura; “Maden rezervinin olduğu yerlerde arsenik gibi, bor gibi cıva gibi ağır metallerin toprakta olmaması kaçınılmaz. Çünkü bunlar kardeş madenler. Birisi varsa diğeri de var. Eğer siz yeraltı su ve toprak yapısına müdahale etmezseniz bunlar tolare edilebilir ölçülerde kalıyor. 2000 'li yıllardan önce de yeraltındaki sularda ve toprakta arsenik vardı ama bu tolere edilebilir insan ve halk sağlığını ya da hayvan bitki sağlığını tehdit etmeyecek ölçüde olan değerler. Kışladağ altın madeni faaliyete başladığında oradaki kışladağın kotu 1100 metreymiş ve onlar 2027 hesabıyla 300 metre kotuna inecekler. Bu da yaklaşık 800 m bir derinlik. Zaten bunlar ilk maden faaliyetine başladıklarında ilk 200 metreyi kazıp 300 metreye doğru ilerlediklerinde yeraltı su yatakları seviyesinin altına inmişler” ifadelerini kullandı.

Bunların hepsinin ÇED dosyalarında var olduğunu belirten Akcura; “Toprağın altındaki ağır metaller gün yüzüne çıkartılıyor. 1 milyon ton pasadan bahsediyoruz. Pasa, madenin çöplüğü, içinde aradıkları madenin olmadığı, işlerine yaramayan, çöp diye bir yere yığdıkları kayaç ve toprak, 1 milyon ton’dan bahsediyoruz. 2004 yılında ayriyeten şunu da söylüyor; Bu pasa ve metali, madeni aradıkları topraktaki sülfürleşme oranının yüzde 80 civarında olduğunu söylüyor. Sülfürleşme nedir? Bizim asit kaya direnajı dediğimiz olaydır. Yerin altında havayla, toprakla, oksijenle temas etmediği için binlerce, milyonlarca yıldır sessiz sedasız uyur haldeki ağır metalleri sen yeri kazıp gün yüzüne çıkardığında bunlar hava ve su ile temas etmeye başladıklarında doğrudan doğruya asit kaya direnajını oluşturmaya başlıyorlar. Bir zehre dönüşmeye başlıyorlar” dedi.

Eşme ve Ulubey bölgesinde senin yeraltı sularını tüketmenin ve su yataklarını yok etmenin bölgenin toprağındaki arsenik kirliliğiyle ilişkisi nedir? Sorusuyla konuşmasına devam eden Akcura; “Bunların belirlenmesi lazım. Biz temelinde bunlar olan sorularımızı araştırma komisyonuna verdik ve araştırma komisyonu o zaman şunu söyledi bize oradaki vekiller ‘Biz buradaki madeni araştırmaya değil, kışlada altın maddenin durumu nedir, bunu araştırmaya değil, Türkiye'de altın madenciliği düzgün yapılırsa zararlı olmaz, örnek bir maden bulmaya geldik buraya.’ Kışladağ altın madeni örnek bir maden mi? Sen arsenik kirliliği, had safhada bölgedeki kanser oranları artmış, akciğer hastalıkları artmış, solunum yolu hastalıkları artmış, Alaşehir ovasına kadar üzüm üreticileri yüzlerce kilometre boyunca üzüm bağlarının üzerini örtmek zorundalar, birçok üründe rekolte sıkıntısı var. Tüm bunlar yaşanırken bu madenin örnek bir maden olup olmadığını nasıl söyleyebilirsin? Bunun ayrıca araştırılması lazım. Kışladağ altın madeninde ne olur? Kışladağ altın mahallenin en kötü ihtimali de önümüzdeki yıllarda çünkü ruhsatı 2029 yılında sona erecek ve onlar bu önümüzdeki en fazla 1-2 yıl içerisinde kapasite artırma için sağ genişletmeye gidecekler ya da yeni bir maden sahası için başvuruda bulunacaklar. Kesinlikle buna izin vermemek gerekiyor” dedi.

İçişleri Bakanı Yerlikaya: Bayramın İlk Günü 692 Trafik Kazası Meydana Geldi
İçişleri Bakanı Yerlikaya: Bayramın İlk Günü 692 Trafik Kazası Meydana Geldi
İçeriği Görüntüle

Kışladağ’sa ki liç riski raporunun bir an önce hazırlanması gerektiğini değinen Akcura; “Kışladağ'da ki liç sahasının riski nedir? Bu risk analizinin bir an önce yapılması gerekiyor. 120 metre yükseklikteki bir alandan bahsediyoruz. Şakası yok. AFAD 2021 yılında Türkiye'deki hemen her ilin il afet risk raporlarını yayınladı. Bu raporlarla Denizli şunu söylüyor; Çivril fay hattında her an ve 6 üzerinde bir deprem beklenmektedir. Çivril fay hattında olası deprem senaryolarında etkilenecek illerin başında Uşak geliyor. Kütahya'nın il afet planı Gediz fay hattı üzerinde ve üzerinde bir depreme her an bekliyor. Kışladağ altın madeni bu iki fay hattının arasındadır. Bu bölge yapısından dolayı sürekli sallanan ve Eskişehir'de olsun, Bursa'da olsun, Balıkesir'de olsun depremlerin doğrudan doğruyu etkilediği bir bölgedir. Vatan Anadolu'da herhangi bir yerde deprem olduğunda Vatan Anadolu'nun hepsi etkileniyor. Tüm bu risklerin olduğu bir yerde Kışladağ altın madeni bizim başımızın üstünde bir bela olarak duruyor” şeklinde konuştu.

Editör: Gülcan Aydoğdulu