Okulun genç müdür yardımcısı sistemi kontrol etti. Bir tane okula hiç gelmemiş öğrenci gözüküyordu.
Teşbihte hata olmasın ama Akıllı çoban, ağıldaki 999 koyunu değil, dışarıda kalmış 1 koyunun peşine düşer. O bir koyunun kurda kuşa yem olmaması için gecesini gündüze katar. Ağıla, diğer koyunların yanına, güvenli alana getirmeye çalışır.
Bu genç idareci de bunu yaptı. Usulen arayıp bilgi alınamadı demedi. Motosikletine bindi, mahalleyi altüst etti. Ama bilgi alamadı. Birkaç gün sonra ara sokaktan geçerken, bir ağacın dibinde kendi başına toprakla oynayan bir kız çocuğu gördü. Hafifçe yavaşladı. Üstündeki elbise, şimdi kimsenin giymeyeceği, yıllar öncesinden köylerde çocuklara giydirilen fistan türü, ayağındaki ayakkabı ise yarı yırtık naylondu. Galiba aradığını bulmuştu. Hemen motordan indi. Çocuğa yaklaştı. Çocuk çok bakımsızdı; öyle ki saçı hiç taranmamış, adeta keçeleşmişti.
“Annem hapiste.”
“Peki ya baban?”
“O da hapiste.”
“Ya eviniz nerede?” deyince,
Parmağı ile karşıyı gösterdi. Öğretmen oraya yöneldi; harabeye dönmüş, yıkıldı yıkılacak eski bir baraka idi. “Kimse yok mu?” diye seslenince, elinde dayandığı değnekle zor yürüyen yaşlı bir teyze çıktı.
“Teyze, bu çocuk senin neyin oluyor?” dedi.
“Torunum.”
“Ama bunun okulda olması lazım.”
“Aç karnını doyurmuşum da bir de okul mu kaldı?” dedi, ‘’devrülesi! Anası da babası da hapiste. Üstünü başını alacak para mı var… Başıma attılar.”
Öğretmen, kendisi de çok fakir bir aileden gelmiş olduğundan o an rahmetli anacığını hatırladı. Gözlerinden iki damla yaş süzüldü.
“Teyze, yarın çocuğun kimliğini al, karşıdaki okula gel. Çocuğun tüm ihtiyaçlarını ben karşılayacağım. Bu çocuk da yarın anne babasının durumuna düşmesin.”
Yaşlı teyze biraz yumuşadı. “Tamam,” dedi.
Yeni Bir Başlangıç
Öğretmen okula geldi. Kaydı yeniledi. Çocuğu aldı, önce kırtasiyeci arkadaşına götürdü. Arkadaşı tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Sonra giyim mağazasına götürdü. Durumu anlattı. O da tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Ardından İl Milli Eğitim Müdürlüğünde İl müdür yardımcısı olarak görev yapan ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı temsilcisi olan Gazi Bey’e gitti. Vakıf aracılığı ile aileye sürekli yardım alınmasını sağladı.
Artık işler yoluna girmiş, yeni giysilerini üzerinde gördükçe yüzünde tebessüm oluşmaya başlamıştı.
Vakit öğle olmuştu. Hanımı aradı. “Yemek hazır, çocuklarla seni bekliyoruz,” diye.
Artık misafiri sayılırdı; yemek vakti ayrım olmazdı. Dolayısıyla eve beraber gittiler. Kapının ziline bastı. Hanımı kapıyı açınca, “Hatun, müjde! Bir kızımız daha oldu,” dedi. Bu ses üzerine çocuklar da kapıya koştular. Gayri ihtiyari de olsa yüzlerini ekşittiler. Hele hele bir kızımız daha oldu deyince kıskandılar. İlk etapta eşi belli etmese de, çocuğun genel durumuna bakıp “Bu da nereden çıktı?” dercesine baktı. Üstü başı kir pas olan bir çocuğun sofralarına oturmasından ya çocuklar rahatsız olursa... Ama belli etmeden, “Haydi ellerinizi yıkayın, sofraya oturun,” dedi.
Öğretmen çocuğa mihmandarlık yapıyor, “Kızım, geç şurada ellerimizi yıkayalım, yemeğimizi yiyelim,” dedi. Çocuk belki de ilk defa yemek öncesi el yıkanacağını duymuş gibi safça baktı ama öğretmen durumu idare etti.
Çocuk sofraya oturdu. Belli ki hem çok acıkmış hem de adını bilmediği birçok yemek karşısında duruyor ama o çocuk aklıyla utangaçlığı üzerindeydi. Bunu gözlemleyen öğretmen, “Bak kızım, şundan ye, bundan ye, ben de yiyorum, sen de ye... Teyzen ne güzel yapmış,” diye durumu idare etmeye çalışıyordu.
Bu arada öğretmen, durumu merak eden eşine mimikleriyle “Hatun, sonra anlatırım,” diye söyledi.
Yemekten sonra, “Hadi kızım, ben seni evine bırakayım. Ama yarın ve sonrası okula geleceksin, değil mi?” dedi. Çocuk da “Evet” dercesine kafa salladı.
Sonuç
Netice olarak, “Dağ başına kış gelir, insan başına iş gelir” misali hapishanede ilgisiz anne baba, ayakları üzerinde durmaktan aciz yaşlı anneanne ve üstelik bir de kucağına bırakılan korumasız, masum bir torun.
En önemlisi, her türlü tehlikeye aday olan, çevredeki çocukların dışladığı, yarı aç yarı tok sokaklarda kendi başına oynayan perişan bir kız çocuğu.
O kirli paslı, pejmürde kız çocuğu okula kazandırıldı. Arkadaşlarının arasına kaynaştırıldı. Başarı ile ilkokulu, ortaokulu, liseyi bitirdi. Topluma kazandırıldı.
Gıyabi duaların hangi bela ve musibetlere kalkan olduğu ve olacağı meçhuldür.
15-20 yıl önce yaşadığı bu hikâyeyi anlatırken Yılın Öğretmeninin gözleri nemleniyor. (Birinden anı, hikâye dinlerken gözlerine dikkat ediniz. O gözler sizlere samimiyetinin şahitliğini yapar.)
* Bu değerli arkadaşımızı, dünden bugünlere yaptığı fedakârlıklar ve topluma kazandırdığı başarı için biz de kalbi olarak tebrik ediyoruz. Şu an Çorum Merkez Bahçelievler İlkokulu’nda başarılı bir müdür olarak görev yapmaktadır.