(ÖZEL HABER) - Uşak’ın Eşme ilçesi Düzköy mevkiinde yer alan Mesotimolos Antik Kenti, tarihin sessizce sakladığı bir buluşma noktasını günümüze taşıyor. Uşak Tanıtım ve Kültür Gönüllüleri Derneği üyesi, gezgin ve fotoğrafçı Araştırmacı Belgeselci Alp Arslan Dur’un yaptığı kapsamlı çalışma, bölgenin yalnızca bir yerleşim değil, iki büyük medeniyetin birbirini dönüştürdüğü arkeolojik bir koridor olduğunu gözler önüne seriyor.
Antik kaynaklarda Lidya hakimiyet alanı içinde gösterilen bölgede karşılaşılan çok odalı kaya mezarları ve sade oyma mekanlar, Lidya’nın yerleşim ve gömme geleneğiyle birebir örtüşüyor. Buna karşın yüzeyde beliren üçgen alınlıklı (frontonlu) cepheler, Friglerin ahşap megaron formunu kayaya yansıtan estetik anlayışının güçlü bir göstergesi. Alp Arslan Dur’un belgeleri, bu iki kültürel yaklaşımın aynı kaya cephesinde buluştuğunu net biçimde ortaya koyuyor.
Mesotimolos’u benzersiz kılan unsurlardan biri de yalnızca Frig ve Lidya varlığıyla sınırlı olmaması. Kaya yapıların bir bölümü Roma döneminde tekrar düzenlenirken, Bizans döneminde sığınak, barınak ya da hücre tipi kullanım izlerinin eklenmiş olması, bölgenin hiç boş kalmadığını ve her dönemin kendince yeniden şekillendirdiğini kanıtlıyor. Her katman, o dönemin ihtiyaçlarını ve kültürel izlerini taşımayı sürdürüyor.
Mesotimolos'u “Frig mi, Lidya mı?” sorusuna indirgemek, buradaki kültürel zenginliği eksiltir. Alp Arslan Dur’un değerlendirmesine göre burası; iki medeniyetin çatışmadığı, aksine birbirini besleyerek aynı coğrafyada var olduğu nadir örneklerden biri. Bu nedenle bölge, Anadolu’nun kültürel sürekliliğini göstermesi açısından arkeologlar için adeta bir açık hava laboratuvarı niteliğinde.
Kaya yapıları yalnızca mezar mimarisi değil; üç bin yıl boyunca değişmeyen bir yamaçta insan yaşamının, inançlarının, korkularının, estetik anlayışının ve kültürel dönüşümün izlerini taşıyor. Mesotimolos, Uşak’ın saklı tarihi için hem bir başlangıç noktası hem de yeni araştırmalara ilham veren bir keşif alanı olarak öne çıkıyor.