Fotoğraf sanatçısı Alp Arslan Dur’un objektifinden yansıyan kareler, bu küçük Anadolu köyünün zamana nasıl meydan okuduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. 800 metre rakımıyla Ege’nin iç kesimlerinde yer alan Buğdaylı, tarihi kayrak taşlı köprüsü, kullanılmasa da hala ayakta duran su değirmeni ve köyün sokaklarına sinmiş taş mimarisiyle adeta bir açık hava müzesi niteliğinde. Osmanlı arşivlerinde ilk kez 1675 yılında kayıt altına alınan köy, Cumhuriyet döneminde Uşak Merkez’e bağlandı. 2024 TÜİK verilerine göre nüfusu sadece 59 olan Buğdaylı, geçmişin izlerini bugünle birleştiren nadir yerleşimlerden biri.
Lavanta üretimi sayesinde bölgeye ekonomik hareketlilik kazandıran Buğdaylı, göç veren değil, artık üretimle ayakta kalan bir köy olma yolunda ilerliyor. Üreticiler, “Eskiden bu topraklar boş kalırdı. Lavanta bize yalnızca gelir değil, umut da verdi. Her hasat mevsimi, yeniden doğmuş gibi hissediyoruz,” sözleriyle dönüşümü özetliyor.
Küçülen nüfusuna rağmen ayakta kalmayı başaran Buğdaylı Köyü, kentten çok uzaklaşmadan doğayla ve tarihle baş başa kalmak isteyenler için saklı bir rota sunuyor. Gerek tarihi yapıları, gerek lavanta bahçeleriyle ziyaretçilerine zamanın yavaş aktığı bir dünyanın kapılarını aralıyor. Buğdaylı, yalnızca bir köy değil; Uşak’ın hafızası, Anadolu’nun özeti ve üretimin sessiz ama güçlü sesi olmaya devam ediyor.