"Mahir Bey, artık 3091 sayılı Kamu Düzenini Sağlamaya Dair Kanun gereği köylerde yapılacak işleri Kadastro Memuru Vedat Bey ile sana vermek istiyorum. Şu şu kanunları oku, bilmediğin olursa yardımcı olurum," dedi. "Efendim, bildiğim bir konu değil ama araştırır, öğrenirim," dedim.
Kadastro memuru Vedat Bey’de hassas, değerli bir arkadaşımdır. Aynı köye tekrar tekrar gidip köylüyü dilekçe yazmaya zorlayarak yevmiye almak gibi bir niyeti yoktu. Biz köylere gitmeye başladık. Ben de köy çocuğu olduğumdan bilirim; köylünün en büyük derdi ya sınır meselesi ya da muhtarla olan anlaşmazlıktır. Bir de ortalığı karıştıran biri çıkarsa mesele tamamdır.
Bir köyde enişte ile kayınço arasında sınır davası vardı. İncelemeyi yaptık. Bu sırada bir kadın sessizce yaklaşıp, "Ben kocamdan korktuğumdan bir şey diyemiyorum. Ne olur, kardeşim ceza almasın," dedi. Eh ne demişler: “Kardeş kardeşi bıçaklar, sonra geri dönüp kucaklar.”
Başka bir köyde davacı ile davalıyı tam anlaştırıyoruz, on metre ayrılıyoruz, davacı teyze vazgeçiyor. Meğer muhtar bizim yanımızda "anlaşın" diyor, sonra "sen haklısın, kazanırsın" diyerek kadını vazgeçiriyormuş. Fitne fesat ne tehlikeli bir şey… Ah bir idrak edebilsek.
20 köye gitsek, 18’inde tarafları bir şekilde anlaştırıyoruz. Bazen adam bir römork odunu komşusunun bahçesine koymuş. Ya da tandırı sınıra kurmuş. Basit şeyler. Komşuluk, kasıt yoksa, bu kadarcık şeye bozulmamalı. Ama Mecitözü’nün dağ köyündeki yol davası ile Kızılay’daki aynı kanuna tabi olduğundan yapılacak bir yok.
Bir köye gideceğiz. Muhtarı aradım: "Yarın şu saatte köyüne keşfe geleceğiz. Durum nasıl, jandarma isteyelim mi?" Muhtar: "Sakın jandarmasız gelmeyin, davalı şöyle böyle..."Köye jandarmayla gittik. Bizi yarı felçli bir amca karşıladı. Adamcağız zor yürüyor. "Muhtar, bunun için mi jandarma istedin?" deyince: "Bakmayın öyle mülayim durduğuna, çok küfür eder," dedi. Ne diyelim, yurdum insanı…
Bir gün Kaymakam Bey, "Mahir Bey, siz hep anlaştırıp geliyorsunuz. Eskiden bir köye gidince peşinden şikâyet yağardı. Bunu nasıl başarıyorsunuz?" dedi.
"Efendim," dedim, "ben de köylüyüm. Bizim oralarda da bu tür şeyler olur. Köylü, köyde havalanır ama şehre inince cezanın ciddiyetini görüp masumlaşır. Yanımdaki arkadaş da dürüst biri; yevmiye için tekrar gitmeye niyeti yok. Köylünün anlayacağı dilden konuşuyoruz. Yine anlamazsa, sınıra yığdığı odunu biz devirmeye başlayınca utanıyor ve 'tamam, memur bey' diyor. "Kaymakam Bey: "Teşekkür ederim, aynen devam edin," dedi.
Özeti: Her mesleğin kendine göre bir zekâtı vardır. 3091 kapsamında köylere giden memurların zekâtı da, köylünün anlayacağı dilden konuşarak tarafları tatlılıkla anlaştırmaktır. Aksi halde, özellikle köylerde husumet derinleşir. Köyler zaten boşalıyor, birbirine selam verecek komşu bile kalmıyor. Aynı safta namaz kılmaktan bile çekinen insanlar oluyor. O yüzden meseleleri kısa yoldan çözmek en doğru yoldur.